BAKIŞ AÇIMIZI NEYE GÖRE KİME GÖRE AYARLARIZ?
NASIL KARAR ALIRIZ?
GÜNÜN ZORLU ENERJİSİNİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİM?
Eşit şartları herkese göre mutlak oluşturmak zordur. Kültür, eğitim, din, inanç, gelenekler, ‘babam öyle yapıyordu’ mantığı, çizgisinden sapmamak gibi durumlar değişkendir. Zekayı kullanmak bile kişiye göre değişir. Cahil kalmak ve ya bilge olmak zekayı nasıl kullandığını belirler.
Baktığımızda toplum içinde bir sürü kurallar vardır. Başka bir ülkeye gittiğimizde bu kurallar o ülkeye göre değişir. Toplum içinde ki kurallara uyulmaması sonucunda bir cezası vardır. Cezası olduğunu bildiğimiz halde bu kurallara uymayan çok fazla insan da vardır. Öyle değil mi?
Dini ele alalım! Din içinde de kurallar vardır. Bu kurallar toplum içinde ki kurallara bir form kazandırır. Yüce bir varlığa inanırız. Her şeyi bilen bir varlık. O anda o dine ait kurallara uymamız beklenir. Mantıken inandığın şeyi uygulamalısın. Çünkü sonunda yine gideceğin bir cehennem ateşi vardır. Bunu bilirsin. Buna rağmen kuralların dışına çıkabildiğimizi görebiliriz. ‘ Şeytan’ a uydum, ben bir hata yaptım Allah affetsin ‘ deriz. Allah’ ın affetmesi arkasına sığınırız.
İnsan yaradılış gereği fıtratında kötülük barındırır. Bu dünyaya gelişimiz de bu yüzdendir. İyi olmayı deneyimlemek. Kötüyüm fakat iyi nasıl olurum? Sorusuna cevap ararız. Bunu ararken hata üstüne hata yapmak zaten fıtratımızda var! O yüzden kimin ne zaman nasıl düşüneceği, hangi değeri benimseyeceği değişkendir.
Dünya’ da yaşıyoruz. Bir sürü din var. Öyle ki , yaşadığım toplum içinde de , kabul ettiğim dinin dışında bir sürü mezhepler var. Bu şekilde değerlendirdiğimde , herkesin aynı bakış açısı ile bir şeyi değerlendirmesi, aynı ahlaka sahip olması beklenemez.
İronik olan ise, diyelim bir kişi yaşadığı ana kadar iyilik yaptı, fedakarlık yaptı, sürekli Allah için uğraştı. Fakat öyle bir an gelir ki, daha fazla kazanmak için o iyilik yaptığı diğer kişiye kazık atabilir. Başka bir örnek ile anlatayım, mutlu mesut evlenir iki kişi , iş boşanmaya gelince , biri diğerini öldürebilir. Üstelik bunu kendinde hak görür. Eski dönemlerde Arena’ lar da insanlar birbirlerini öldürüyorlardı. Her yer kan içinde herkes onları izleyip normal karşılıyorlardı. Fakat şimdiki yüzyılda buna cinayet hatta vahşet diyoruz. Ceza bile veriyoruz. Toplum tarafından dışlanmaya kadar gidebiliyor.
Bu mantık ile günümüz koşulları önyargıyı, bakış açısını değiştirir. Fakat o zaman da şöyle bir şey çıkıyor ortaya, herkesin yaptığına uyduğum zaman kabul görürüm. Bana kötü derler. Önyargılı yaklaşırlar. Ben belki ateist olmak istiyorum. O zaman da bulunduğum toplum içinde beni Şeytan olarak tanımlayacaklar.
Bunu nasıl idare edeceğim? Zeka, eğitim, kültür, gelenek, karakter, alim olmak, cahil olmak beni bu paradoks içinde olmam gereken yere getirecektir. Fakat herkesin yine bunları doğru kullanmasını bekleyemem. Bu yüzden kimseyi bana göre olmadığı için yargılayamam, suçlayamam.
Varlık, karşı uçla var olur. Benim gibi düşünmeyen kişileri kabul etmemem varlığımı kabul etmemem ile eş değerdedir. Birini öldürmenin ve ya hırsızlığın doğruluğunu kabul etmekten bahsetmiyorum. Söylemek istediğim tezatlık, zorluk, kişinin hayatta kalma dürtüsünü çalıştırır. Bu da doğarken bize verilmiş bir enerjidir. Bu yüzden hayatta iken bu hayatta kalma mücadelesi kurallara rağmen kişinin kendi içindedir. Başarısı, bunu nasıl yöneteceğini bilmesinden geçer.
Kolektife yapılan her şey takdir görür ve fedakarlık başkasına yapıldığında kişiyi yüceltir. Kendine iyilik yaptığında bencillik ile suçlanırsın. İyilik yaptığında karşılık beklemek , iyiliği yapacaksan karşılıksız yapacaksın direnci ile karşılaşırsın. Kötü algılanır. Bu içinde bulunduğumuz dönenim öğretisidir. Fakat yine döneme göre değişkendir. Buradaki seçim kişiye kalır. Çünkü herkes kolektife çalışmayabilir.
Başka bir tezatlık ise, bir felaket ile karşılaşsak, önce kolektife faydası olan insanların kurtarılması yönünde olmasıdır. Diğer insanlar feda edilebilir ölçüde değerlendirilir. İnsanlık faydasına geleceği değiştirecek kaç tane bilim adamı vardır sizce? Mantıken bu yüzden önceliklidir. Çünkü hayatta kalmak için dürtü son hızla çalışır. Bu ayrımcılık o koşullarda kabul edilebilir olarak değerlendirilir. Cinayet olmaz!!! Fakat normal şartlarda cinayet olur. Başka bir örnek bir devlet, başka bir devlete saldırır, insanları katleder, devlet politikası olur. Cinayet olmaz!!! Çoğunluk tarafından kabul görür.
Sonuç olarak, hayat içinde mutlak bir sonuç bulmak zordur. İnsan ve şartlar değişkendir. Yaradılışta kötü olmak vardır ve biz bunu iyi olmaya dönüştürmek için sürekli uğraşırız. Bu yüzden Dünya’ dayız. Oturduğumuz yerden yargılamak mümkündür ve nereden baktığına göre, doğru ve ya yanlış değişebilir. Yapılan her şey içinde bulunduğumuz toplumda nasıl kabul edildiği ile ilişkilidir.
Bana göre bu kadar karmaşanın içinde kendini tanımak ve kendine özsaygı önemlidir. Birine kendini feda ederken kurban olmayı seçmeyi bırakıp, kendi duruşunu belirlemek önemlidir. Değişken koşullara göre kişinin öncelikle, kendi içine dönmesi , gücünü, bilgeliğini çıkarmak için uğraşması önemlidir. Kurallara körü körüne uyarak sorumluluğu kuralları koyana bırakmak, yaşanılan sorunlarda kişiyi tekrar kahır enerjisine taşır. Bu güçsüzlükteki herkese her şeyi yedirmek mümkündür. Girilen her çıkmaz kişiyi hayatta kalma mücadelesine sokar , bu dürtü ile yaradılışındaki canavar ortaya çıkabilir. O zaman ne yapacağın belli olmaz. Bu şekilde kurtuluş mümkün değildir.
Bunun üzerine düşündüğümüz de bir sürü değişik bakış açısı ile karşılaşmak mümkündür. Dediğim gibi şartlar değişkendir. Bu yüzden kişinin öncelikle kendisine sorumluluğu olmalıdır. Aklı selim olanın kurallara ihtiyacı yoktur. Önyargı geliştirmek yerine proaktif düşünerek hayatta kalmayı başarmayı benimsemek bahaneleri ortadan kaldıracaktır.
Zamanın enerjisine göre yaşanılan her zorluk insanlığın varlığı için çalıştığını düşünerek hareket edebilmeyi ve aklı selim davranmayı niyet ediyorum.
Sevgi ile kalın…